Bir ara sadece emeklilerin hayalini süsleyen güney kasabaları, bu günlerde yoğun iş temposundan sıkılan gençlerin de hayallerini süslüyor. Yaz sezonu açılmışken güneye inmek ve Antalya, Kaş, Fethiye, Çeşme, Kemer, Side’de bir otelde konaklayanların birçoğunun aklında “şurada bir kafe açsam ne güzel olur” fikri var. Peki bu insanlar neden “Güneye inip kafe açmak” istiyorlar hiç düşündünüz mü?
Metropolün avantajlarının yanında, örneğin İstanbul’da 14 milyon kişiyle aynı şehirde yaşamak gibi bazı dezavantajları olduğunu düşünenler, güneye ilk akın edenler arasında. “Burası çok kalabalık. Şehir batacak, küresel ısınacak, bu şehir daha ne kadar insan alacak” derken, kendilerini Kaş’ın tenha sokaklarında kafe açmak isterlerken buluyorlar.
Şehir hayatı, kasaba hayatına göre bir hayli hızlı değişiyor. Doğanlar, evlenenler, gidenler, gelenler, trafik, alışveriş derken; bazıları sadece bir ağacın altına oturup günbatımını izlemek ve kuş seslerini dinlemek istiyor. Şimdi onlardan birkaçı Fethiye’de akşam olmasını bekliyor.
…insan yok. “Yani insan var da, konuşacak insan yok” diyenler güneyin küçük kasabalarında sohbet edip, günde en az üç demlik çay içmek istiyor. Kafe açmak için Side’yi tercih edenlerse, otelden çıkıp birileriyle karşılaşmak için can atıyor.
Okul, iş derken hızlı yaşamın girdabından kurtulamayanlar, haliyle kendilerine uygun bir kısmet bulamamaktan şikayetçi. Bunun için güneye inenlerin ve Çeşme’de romantik romantik denizi seyredenlerin sayısı da az değil. Kafe açmak dışında istedikleri tek şey ise, aile sadeti.